19 Nisan 2015 Pazar

to the new friends

''Life is partly what we make it, and partly what it is made by the friends we choose''

19 Ekim 2011 Çarşamba

rüyamda siri gördüm

bu apple başa bela, hele bir de store'un iki sokak ötesinde, cebinde corporate discount kartı ile oturuyorken!

17 Ekim 2011 Pazartesi

Tolstyi, El'duga and Narva

Ingiltere'de olmanın bir güzelliği de nesli tükenmekte olan hayvanları evlat edinebiliyor olmak. Tabi bunu asıl sağlayan WWF-UK. Benimkiler 3 tane, Doğu Rusya çam ormanlarında yaşayan Amur Leoparı.
Sen de WWF Türkiye ile orfoz, deniz kaplumbağası ya da saz kedisi evlat edinebilir, aylık düzenli bağışlarla onların daralmakta olan yaşam alanlarını korumak ve genişletmek için yapılan çalışmalara katkıda bulunabilirsin.

16 Ekim 2011 Pazar

sıcak kuma basmayalı

asırlar olmuş gibi geliyor insana... yine de çok güzel bir ekim
guetta yeni single çıkarmış da...

10 Eylül 2011 Cumartesi

That was when I ruled the world

21 Ağustos 2011 Pazar

don't lose the spirit

Başımıza birşeyler geliyor ya da biz bir yerlere geliyoruz, gün geçiyor, hayat değişiyor, biz değişiyoruz.

Heyecan veren, bizi mutlu kılan şeyleri zaten yapmış olmak; yeni ve farklı şeylere heves etmekten, ugruna çaba harcamaktan alıkoyuyor bazen bizi.

Dün o ince çizgide durup, Edinburgh kalesi önünde boş tattoo tribunlere baktıp ve bütün yolu geri yürüyüp bilet peşine düşmekle (ki websiteleri günlerdir soldout), dolaşmaya devam edip yorulunca trenime binip evime dönmek arasında kaldım. Halbuki ne kadar saçmaydı, vaktim var, imkanım var neden denemeyeyim şansımı?

İşte böyle böyle yaşlanıyor insan, ne zaman ki heveslerinde vazgeçmeye yelteniyor, biraz daha settle oluyor, hayat bütün sıkıcılığıyla üstün gelmeye başlıyor.

Ben geri dönmeyi seçtim, aradım ve tek kalan bileti bulup aldım. Tüylerim ürpererek, yağan yağmura aldırmadan oturdum izledim ve şehirden farklı bir mutlulukla ayrıldım.

Siz de bugün bir durup düşünün ve sizi mutlu edecek şeyler için yorulmaktan vazgeçmeyin.

29 Mart 2011 Salı

Life is good

Put some breath-full-of fresh air, a concert hall size good music, or headphones size of favorite songs and shake it. After add some friends, 3 times mouth-full-of tasteful food and 8 hour long love-to-do job into your day; stir it all together and pour it into your bed. Now go and have a sweet dream. Be nice, be good.

Cheers!

p.s. remember to iron your shirts! you might need them in the morning :)

5 Mart 2011 Cumartesi

love padlocks

27 Şubat 2011 Pazar

End of an Era

Dünya bir noktada tersine dönmeye başladı, iyi kötüye, ileri geriye döndü de ben kaçırdım sanırım o anı. Bakınız, daha ben doğmadan aya bile gitmiş olan insanoğlu, bugün uzay mekiği filosu emekliye ayrıldıktan sonra yerine bir yenisi gelecek mi onu bilmiyor, hatta düşünmüyor bile.

Bakınız yüzyıllar öncesinin katedral ve kaleleri: Sırf önlerinde durup şöyle başını kaldırıp bakmak bile insanı ürpertiyorken , insanın aklına hayale sığmıyorken nasıl yapmışlar, bugün bütün bilgiye kaynağa ve teknolojiye sahip olan biz, nefesleri kesecek, yüzyıllarca kalacak ne inşa ediyoruz?

Bir de insanların sürekli bugünleri çok arayacaksın demesi... Hayatlarımız sürekli geçmişi arayarak geçecekse, vay halimize!

Hoşçakal Discovery!

20 Şubat 2011 Pazar

tebdili mekanda ferahlık vardır

artık 8 kardeşler!

24 Ocak 2011 Pazartesi

o eski halimden eser yok şimdi

yazmak bile gelmiyor içimden.

9 Ocak 2011 Pazar

Friends

Düzen içinde yazmaya çalışmaktan yazamaz oldum. buyrun düzensiz düşünceler dizim.
Bütün bu yurtdışında yaşıyor-çalışıyor olma fikri tekrar düşündüğünde o kadar da çekici gelmiyor, belki bitmek bilmeyen kıştan/soğuktan, belki uzun süren gecelerden, belki pis halımdan... öyle ya da böyle...

Yurdun içini-dışını güzel kılan tek şeyin arkadaşlar olduğunu, onlarla ne kadar özgürce ve ne kadar kaliteli zaman geçirebiliyorsan yaşadığın şehrin o kadar güzel olduğu Sabancı'nın kimsesiz kampüsünün, Museumquartier'in soğuk havuz kenarının yanında tek bir gerçek arkadaşın bile varsa ne kadarda mükemmel olduğunu...

Benim arkadaşlarım öyle insanlar ki, onlarla oturduğumda bütün gün hiç duymadığım şarkıları çalsalar, hiç bilmediğim türden ezgiler olsa, hiç farketmez ben bi şekilde çok severim bütün o sesleri...
Benim arkadaşlarım öyle insanlardır ki, onlarla bi tabağı paylaştığımda hissettiğim doygunluk her zaman karnımın doymasından çok daha ötedir...

Belki de bunu için benim arkadaşlarımdır ya...Seviyorum sizi.

4 Ocak 2011 Salı

Artık BA'da yaşıyorum

Hafta ortası resmi tatil olmasa ben yine gitsem ofise çalışsam istiyorum. Ofiste bir de volkorn sandviç otomatı olsa ben orda yaşasam, tam süper olsa. Hayır 3. dünya ülkesinde yaşamanın tek güzel yanı fizy youtube gibi bilimum güzel siteyi engellememeleri.

Evet ben de anlamadan gülüyorum insanlara, çünkü sadece bi kaç milyoncuk insanın konuştuğu bir dili öğrenmem pek gerekli bulunmadı. ama ben birşey istediğimde onlar anlamadan yapınca sonuçları hiç hoş olmuyor, bakınız 1343. defadır kakülümü istemediğim gibi kesiyorlar, hayır ben bi kere kendim kesmiştim hem de makası kaydırıp çok daha iyidi valla, onca para da cebime kalmıştı.

17 Kasım 2010 Çarşamba

737-400

Merhaba,
Acil çıkış önünde oturuyorsunuz, (evet aslında ben acil çıkışın bir önüne check-in yapmıştım ama uçak değişmiş) herhangi bir acil durumda bu kapıyı açıp yolcuları tahliye etmekle sorumlusunuz. (tabi ki benden başkası başaramaz bu zor görevi zaten ) Daha önce bir çok kez acil çıkışta oturmuşsunuzdur eminim (boyuma bakıp mı bu kadar emin oluyor acaba) ancak hatırlatmak isterim; bu kapı otomatik değil ve 20-25 kg civarında (hmm işte bu sorun olabilir). Açmak için kolu çekmek ve kapağı dışarı fırlatmak zorundasınız.(fırlatırken motora dikkat etmem gerekiyor mu acaba sonra tazminat ödetmesinler!)
dipnot: foto 737-800'e ait

31 Ağustos 2010 Salı

coming next

bu kadar suskunluğun ardından sanırım yakında sahalara dönüyorum :)
nadide ülkemin "mikemmel" sağlık sistemi ve House MD'nin eğitim hastanesi arasindaki 7 benzerliğe aldanıp, tıbbı kayıtlarını çekmeceden çıkarıp aile hekimliğine gidişimizin hikayesinden; mezun olmuş iş ararken neden ve nasıl konuşurken sağ üst köşeye bakmak gibi mülakat tekniklerine başvurmadığıma kadar...

hava sıcak, insanız eriyoruz; yanmış ve soyuluyorsan siyah giymemek lazım ;)

14 Haziran 2010 Pazartesi

I'd probably do nothing to stop it!

bu bir ipleri salınmış düşünceler yazısıdır.

hayatın almış başını gidiyor oluşu ve spontanlığı... şu an tam bir dejavu yaşıyorum. sanırım bu entry'i daha önce de yazdım ama dönüp bakmayacağım emin olmak için... nerede kalmıştım :)

öğrenciliği seviyorum, kampüsü ve öğle aralarını; yurdışından gelen hocaların ilk haftalardaki derslerini ve yurt ortamını... temiz ve nemsiz odamı büyük banyom ve etrafına eşya doldurabildiğim lavabomu; gece 12'de çalışan su fıskiyelerini ve daha birçoğunu... yok ama şuan phd yapamicam, özlemeye razıyım.

türkçe karakter kullanmaya da bayılıyorum... ğüişçıö

"hayatınız bir film olsa izlenmeye değer miydi?" sloganlı bi sinema reklamı sonrası yanındakine bakıp gülümseyip "e evet" demek inanılmaz bir duygu :)

ve tüketmekten mutlu olmanın ne kadar acınası bir durum olduğunu bu kadar erken farkedip, tekrar birşeyler üretmek için avuçlarının kaşınıyor olması : this is how to keep being alice.

evet, guetta'nın albümünü aldım! :)

aaa bii de bu arada saçlarımı kestirdim, resmen kafamın yarısı gitmişti o sıkıcı kuaför koltuğundan aşağı baktığımda. zayıflamış olabilirm o derece :)

23 Mayıs 2010 Pazar

how to become

Mesela küçükken öncelikle erkek sonra da futbolcu olmak istiyordum! Benim mahallemde çamurdan çömlek, annesinin artık kumaşlarından barbilerine etek yapacak; ipi ayak bileğinden koltukaltına kadar kademe kademe yükseltip, "al bu birleer, bu beşler, bu da altılar" diye ip sekecek kız çocuğu yoktu, ben ne yapayım. Onun yerine el öptürmece, yakan top, yedi kremit oynayacak bilimum erkek çocuu vardı ben de onlarla takıldım.
En büyük hayalim gol atıp dizleri üstünde, kaleye 30 derece açı yapacak şekilde açık tribün taraftarına doğru, eller havada yumruk, kayarak sevinç gösterisi yapmaktı. Muhtemelen bir japon çizgifilinden kalma olan o sahne hâlâ gözümün önüne gelir.

Şimdi de mesela bilimum eğlence sektörü işinde çalışmak istiyorum. Sound-check'ci olsam, ya da şöle büyük bi gece klubüne bartender olsam, hiç değilse gurme yorumcular geldiğinde strese giren fransız restoranı şefi olsam, wagamama'da servis elemanı olsam, da olsam... Ha bi de dijiy olmak isterdim, ama bence de: "yok artık lebron james!"

Şimdi çikolata atölyesine gidiyorum, ne de olsa sabancı baharı ;) Şarkı şirketten, afiyet olsun!


19 Mayıs 2010 Çarşamba

bu ne ileri görüşlülüktür böyle!

Bence ingilizceyi yeni öğrenen çocuklara "home" ile "house" farkını kimse yeterince açıklamıyor. Misal ben, eğer evin amerikada ve müstakilse adı "house" olur, yok değil başka bi 3. dünya ülkesindeysen ve ingilizceyi yabancı bi dil olarak öğrenen apartman mahkumuysam "home" olur sanıyordum. Sonra da ikileme düşüyordum, peki neden filmlerdeki bahçeli evlerin kapısında "home, home sweet home" yazıyor diye.

Çocukluğumun kabusu olmuş bu durum şimdi farklı bir şekilde içimi hacimsel değişimlere mağruz bırakmakta (bkz:daralmak). Nitekim "home" diyiciğim "sweet" bi kat'ım olur mu, tavan arasına da razıyım hani ama kot altı giriş olmasın derdine düştüm; hem de daha henüz nerede, ne zaman ve hangi hallerde yaşayacağımı bilmeden, üstelik önümüzdeki iki ayın oda ücretini de yurda çoktaan ödemiş olmama ve okulumun da bitmemesine rağmen :)

Yine de mümkünse şöle bol camlı bi ev rica ediyorum karma'dan.

13 Mayıs 2010 Perşembe

once

insan kendini anlatan şarkıları pek sık bulamaz, buldu mu da kolay kolay bırakamaz. ninni niyetine gelsin kulaklarımızın pası silinsin.

29 Nisan 2010 Perşembe

film izler gibi yaşamak hayatı

Öyle bir hayatım var ki, uyuduğum uykuyu uyuduğuma, uyanıp da gözlerimi açtığımda inanamıyorum uzuncadır. Filmdeki* adamın pencereden sızan ışıkla, ama o güzel pussuz ışıkla, uyanışına iç çekerek imreniyorum. Karanlığa ve soğuğa, "daha şimdi yatmıştım uyudum mu ben ya" hissiyle uyanmak, hazırlanmak ve yanında ekstra ayakkabılarla çıkmak, işte bu benim yaptığım her sabah.
Bazen durup düşünüyor kızıyor sonra tekrar dalıyorum uykuma kamyon kasasında gidiyorum hissi veren shuttle'ın zor kapılmış ön sırasında... ve akşamları sadece gelmek ve hiçbirşey yapmadan uyuyacak olmak o kadar da koymuyor artık, kabulleniyor insan zamanla, alışıyor, her diğer şeyde olduğu gibi...

21 Nisan 2010 Çarşamba

feliz cumple!


alice, avon, pembe krampon, kettle, ütü, etliekmek, kenya, eyeliner, viyana, bülent ortaçgil, konser uykusu, bilog, kızlarağası, mükellef yer sofrası, moleskine LA, agora, bö, mumümmü, español, cesur yeni dünya, saw-adb qx9496...

geowyns & yazkızım