31 Mart 2009 Salı

niyedir bu izmir aşkı?

izmir aşkı nedir, sezen aksu'nun şarkılarından, cemal süreya'nın bir yazısında, milletin dilinde dinler anlarsın zaten, pek bi sevilir izmir; gavurdur, gevrektir, şendir, dişildir. peki bunca sevmek nedendir, onu da ben söleyim, hasrettendir.
dön bak şimdi kim övmüşse izmir'i, artık orada değildir, göçüp gitmiştir ve özlemektedir; belki şehri, belki de şehirde geçirdiği gençliğini, yaşadığı en heyecanlı ilklerini. işte sırf bu yüzdendir, hale'nin, görkem'in, sezen'in, esra'nın ve bilimum uzaktaki diğerlerinin izmir diye yanıp bitmesi, yanıp bitip de toplayıp pılıpırtı ilk fırsatta dönmemesi...

29 Mart 2009 Pazar

tini mini mim'im

altın mantarlı yazarlarımızdan arcoiris mimlemiş ve ey esra yaz bi yazı kitaplar hakkında demiş.
 şöyle ki, yaşlanmaktan mı (höh 21'inde mi?), olgunlaşmaktan mı (bak bu olabilir işte) bilinmez zevklerim, renklerim, şeklim şemalim pek bi değişiyor benim. bazen sevdiğim bir filmi ikinci kez izleyeyim diye ekranın başına geçerim ve "ay ben bunun nesinin beğenmişim " der, büyük bir hayal kırıklığıyla yarısında izlemekten vazgeçerim. ama konu kitaplar olunca, dünyada okunmayı bekleyen yüzlerce yeni kitap, keşfedilmeyi bekleyen onca farklı hayat olduğunu düşündüğüm için henüz hiç bir kitabı ikinci kez okumadım ben.
işte hâl böyleyken *en sevdiğim kitap "karin karakaşlı"nın "müsait bir yerde inebilir miyim?" idir. kitabı alice olarak yeni baştan doğmadan önce, "hüzün bir insana bu kadar mı yakışır" dönemimde okuduğum için tekrar okumaya yönelik bir cesaretim yoktur, ama 2.si okunacak tek kitap varsa aklımda, o da budur.  

*kitap yazar mıydım? roman filan yazamazdım heralde, ucunu başını tutturamazdım bu son derece değişken halimle; ama kısa öyküler ve denemelerden oluşan bir kitabım olurdu, yıllar içinde bilgisayarımın "writings" klasöründe text file olarak birikmişlerden yada siyah renkli gümüş kabartmalı dosyamın içinde beyaz kağıda siyah keçeli kalemle yazılmış olanlardan bir derleme... 

bence okumak istemekle, o kitap benim olsun istemek farklı duygulardır, merakından bi kitabı arkadaşından alıp okuyabilirsin ama bazı kitap vardır ki satın alırsın, özene bezene saklarsın, senden başka kimseye de okutmazsın. işte benim ifedix'te *favori listemde alınmayı bekleyen kitapların listesi şöyle, diğer okumak istediklerimden hiç bahsetmiyorum bile.

varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera
de ki işte - oruç aruoba
hayat gerçeğe perde - cem mumcu 
atmosferik rahatsızlıklar - rivka galchen
yüzyıllık yalnızlık - gabriel garcia marquez
swann'ların zamanı kayıp zaman izinde - marcel proust
sevda kadınları - elfriede jelinek
solak kadın - peter handke 
gurur ve önyargı - jane austen
"her şeyi" unut - burçak özlüdil...

şeklinde uzaar gider, ha bir de quercus science serisi var ki, bütün uzay kitaplarını istiyorum! ve utanmadan sizi mimliyorum, ayci hanımcım! yazın bakalım :D

27 Mart 2009 Cuma

beefólk

michael, viyana'daki ender avusturyalı arkadaşlarımdandı; anlatacak hep bir gezgin hikayesi, peynirin sadece akşamları şarabın yanına yenilebileceğine dair güçlü bir inancı ve malezyada dikilmiş üstüne göre bi dolap takım elbisesi-gömleği vardı, ama en önemlisi çok farklı çok renkli arkadaşları vardı ve her karşılaşmamızda beni bir yenisiyle tanıştırırdı...
 bir nisan günü çocukluk arkadaşıyla tanıştırdı beni. o avukat olup, üstüne ekonomi doktorası yaparken, klemens ve diğerleri de kendilerini müziğe adamışlar konservatuarı bitirmişler, ne de güzel, ne iyi etmişler, sonra bir araya gelip yaptıkları "proje"ye beefólk demişler.
işte hayatımda gördüğüm en enteresan, en güzel, ağzı açık bırakan konserlerden biriydi o akşam sarGfarbrik'de gittiğim, üstüne bir de imzalı konser cd'si hediye edildiğim. 

25 Mart 2009 Çarşamba

why stay?

yurdumun hanımı, derslerimin anası olmak için mi?
hiç sanmıyorum, gencim güzelim öyleyse ben bu gece gezerim...

24 Mart 2009 Salı

mariahilfer'de

son günlerde olmadık vakitlerde, alakasız yerlerde yürürken buluyorum zihnimi elimde kalem vücudum oturduğum yerde dururken.  bugün sol elimde kalem, ispanyolca dersinde otururken birde baktım ki aslında dolaşıyorum ben mariahilferde... zaten yorgunum günün son saatinde birden içim burkuldu durduk yere, şimdi binsem U6'e gitsem mariahilfer'e önce nordsee'e sonra allah nereye yürü ya-kulum derse... ama nafile, ben odamda yine babannem tarzı atıştırıyorum şimdi bir kağıt peçete üstünde, bir dilim ekmek ve bi kaç parça peynir eşliğinde...

23 Mart 2009 Pazartesi

esraaa, leylaaa :]

benim küçüklüğümden beri biriktirdiğim utançlarım vardır ufak tefek, insanlar bilmez, farketmez, düşünmez bile o durumdan utandığımı, ama öyledir utanırım, ve her aklıma geldiğinde tekrar hayıflanırım kendime.
ben küçücük, tefecik, göbeği toparlacık bir kızken (evet pofuduk bi çocuktum inanması güç ama gerçek) amcamlardan biri (ohoo bende amca çook) bizde kalıyordu, ya bayramdı ya seyran hatırlamadığım bir sebepten. işte o zaman sabah uyanınca tuvaletten çıkan babamın pijamalarını giymiş bacaklara sarılmıştım şap diye (bacak kadardım çünkü :)) sonra kaldırıp kafayı bir baktım ki ne göreyim: babamın pijamasının içinde başka biri var!!! meğerse amcammış, yaşadığım şoku babamı görene kadar atlatamamıştım, sonra da uzunca bir süre utanmıştım amcama babam diye sarıldığım için... 
şimdi aynı çocuksu utanç jehan'ın leyla'sını dinledikçe belirmekte yanaklarımda küçük bir pembelik halinde.. neden mi? işte orası bir sonraki bölümde.. :P

18 Mart 2009 Çarşamba

gökgürültüsü

rüzgar pencerelerde,
parlak göz alıcı bembeyaz ışıklar yeryüzünde,
boşlukta yankılanan çatırtılar,
ve mosmor bir gökyüzü,
sanki hayal aleminde...
çok seviyorum ben böyle havaları işte..

gökgürültülü sağanak yağışlı.

16 Mart 2009 Pazartesi

çok telefonluluk

türklere has bir hadise midir acaba bu çok telefonluluk yoksa başka milletlerde de var mıdır? hayır yani ben yabancı arkadaşlarımın hiç birinde görmedim, duymadım, "bu benim t-mobile'ım bu da orange numaram hangisini vereyim" dediğini.. nedir bu bizdeki operator deliliği anlamadım gitti, yok efenm birinin 1000lik mesajı varmış, diğerinin bedava konuşması, ne yani bu kadar mı müptelasısınız şu aletlerin? itiraf ediyorum ben de denedim bir ara iki hat kullanmayı ama işe yaramadı, ikinci telefon hep dolapta, hattı kapalı kaldı. işte onun içindir ki aradığımda cevap vermeyip de sonra "ne oldu?" diye aptalca smslerle geri dönenlere, pıtır pıtır 7/24 mesaj çekenlere tahammül edemiyorum, amaç iletişmekse, arayalım iletişelim, konuşup güzelleşelim, pıtır pıtır mesaj yazıp tuşları eskitmeyelim, parmak kası geliştirmeyelim, di mi ama.       

12 Mart 2009 Perşembe

uyan

belki çocukluktan kalan küçücük bir hikayenin ardından gitmek içindir uykular
belki yaşanmamış, yaşanacak onca hayal peşinden koşmak içindir bütün masallar
uyan uykundan
çok uyursan herşey geçer yaşanmadan
uyan güzel uykundan
 ne kadar tatlı da olsa hayat uykuyla geçmez
yaşanacak o kadar çok şey
anlayacak anlatacak çok hikaye var aklımda
ama sen uyursan kime anlatırım
sen gözlerin kapalı kalırsan kime 
çok uyursan gözlerin mahmur kalır
güneş ısıtmaz kirpiklerini
uyan uykundan güzel kız 
içi güzel, yüzü güzel, canı çook şeker...

hep ayıp etsin isteriz :)

bu seferki alice altın mantar ödülü, ayci hanımcığımıza gidiyor, kendisi uzaktaki yakınımız olur, sineklendiğini iddia ederken yazılarına koyduğu başlıklarla beni herzaman güldürür.
annesine verdiği sözü bu sefer tutmasını diliyor ve istediği iks5'i bir bardak vişne suyu ve bi kule çikolata eşliğinde yan masadan gönderiyorum. yarasın kuzucum :]

11 Mart 2009 Çarşamba

bu belvedere'nin anısıdır

an gelir bütün anılar geri gelir: hisler, yaşanan anlar, sesler, insanlar... benim bir çekmece dolusu anım vardı viyanadan taşıdığım, hepsini dizdim, resmini çektim, adına da bunch of memories dedim, ve başladım tek tek anlatmaya yıldönümleri gelince; neydi, nasıl bu kadar özeldi.  
işte bu belvedere'nin iki kişilik anısıdır, geçen sene bu zamanlar mutlu bir mart günü.
belvedere geniş bir bahçe içinde bir saraycığı, serası, koca havuzu, çeşit çeşit heykelcikleri ve çiçekleri olan bi saray, içeride sergilenen en önemli eserlerden biri de gustav klimt'in der kuss'u dur. evet evet hani şu benim hayranı olduğum.. tabi ben bu gerçeği saraydan çıktıktan  sonra biletlere tekrar bakınca farkettim, tablonun kendisini görmeden yanından geçtim.
der kuss'u görmedim ama geniişce bir kırda büyük yeşil bir ağacın altında duran mor ve pembe elbiseli, şemsiyeli 2 eski çağ hanfendisinin resmedildiği tabloyu çok beğendim. o kadar ki gözlerime inanamayıp gerçek mi bu ya diye tabloya elledim, hatta tırtıkladım :) evet, ben safım :] sonuç mu? tabii ki alarmlar çalmaya ve etrafta telsizli ablalar dolaşmaya başladı, hâl böyleyken biz de hafiften sıvıştık ortamdan ve sarayın bahçesinin devasa siyah demir kapılarından dışarı adım attığımız anda rahat bir nefes aldık..
bu macera ilk gerçek sanat eseri görüşümdür, ama son olmamıştır, daha sonra ne picasso'lar monet'ler gördüm ama ellemedim, yanına yaklaşıp nefes bile üflemedim o derece yani... 
siz siz olun, merakınıza sahip olun :)

8 Mart 2009 Pazar

annecim yeni araban geliyor :)

efenim şimdi şöleki benim babam biraz gıcık bi adamdır, annemin arabasını satıp satıp yenisini alırdı, passat aldı, 403 aldı, mazda aldı en sonunda mercedes bile aldı ama bi bmw almadı anacağızıma, bu garibim de gençken bi beyaz bmw beğenmiş hep onu ister dururdu. bi gün doğum gününde minyatur x5 aldım, çekip bırakılınca gidenlerden nasıl mutlu oldu anlatamam hâlâ dolabının baş köşesinde durur, onunla avunur. araba alırım diye biriktirmeye başladığı paraların bi kısmını da ben yurt dışına giderken çekip verdiği için elime, dedim sana bi bmw almak boynumun borcudur :)  
düşündüm taşıdım paranın zaman değerinden bileşik faiz hesaplarına varıncaya kadar hesapladım, türkiye şartlarında kendi bünyeme uygun iyi bir işte çalışıp aynı zamanda kendi bünyeme uygun bir hayat sürer, o arada da sıkı birikim yaparsam 7 yıla kapına çekiyorum anneciğim bunlardan birini, e birazcık daha sabrediceksin artık :]

6 Mart 2009 Cuma

hipokrat yemini etmiş beyaz önlüklü kuaförler

anlamıyorum ben bu doktorları, ya tıp diploması gittigidiyor'dan acayip uygun fiyatlara satılmaya başladı da benim haberim filan mı yok? 3 günde 3 kere hastalığımı değiştirdiniz ya daha ne diyim size, bir de kapris yapmalar filan e o ilacı yazmışlar mesuliyet onların olmuş artık biz karışmayız demeler... ulan ölüorum ben burda, siz kapris yapicaz diye uğraşıyosunuz, bütün gece ateşimin 38.5 altına inmemesine ek olarak, bu sabah ilk defa hasta olmaktan bu kadar korktum, çünkü parmaklarım karıncalanıp ellerim tutmamaya başladı bi anda, nooluyoruzlar geldi bana (öf iğrenç bi türkçe)
herneyse şu an şıpır şıpır terliyorum, nefes alabiliyor olmama şükredip, burnuma kulaklarımı hatta gözlerime bile su kaçmış hissiyle başetmeye çalışıyorum ama kalkıp bunu yazıyorum çünkü evet, 5 para etmezsiniz kuaför kılıklı doktorlar, adam olun!

2 Mart 2009 Pazartesi

¿unas preguntas?

*erkekler naz olsun diye hayır der mi hiç, yoksa her hayır sağlam kesin kararlı son bir hayır mıdır?
*sabah 6 arabasına binsem, 7:15 uçağına yetişir miyim?
*yerel seçimlerde izmiri akp alsa toplu taşıma iyileşir mi, herhangi bir şey değişir mi?
hadi bakalım gençler, söyleyin.