23 Şubat 2009 Pazartesi

hayat ile gmat

bence hayat aslında bir gmat; gmat'de önemli olan neyi ne kadar bildiğin değil, gmat'le ne kadar iyi başa çıkabildiğindir, hayat da biraz öyle, ne kadar sahip olduğun, neler öğrendiğin değil, onunla ne şekilde başa çıkabildiğindir sonuçta skorunu tavan ya da taban yaptıran.

nasıl ki, gmat'in soru havuzları vardır, doğru yaptıkça zorlaşan ama getirisi yükselen, ve her hatanda bir alt gruba düşüren, hayat da biraz böyledir, baştan yanlış yaparak başlarsan birşeylere, ve in-a-row hata yapmaya devam edersen, bir kere düşürüldün mü aşağıya, artık ne kadar uğraşırsan uğraş en yüksek gruba çıkma imkanın kalmamıştır.

zaman kısıtlıdır, üstünde baskı yaratır, zor durumlarda ilk aklına gelen doğruymuş gibi görünür, ama iyi düşünmen gerekir, nitekim o ilk aklına gelen seçenek genelde seni yanılgıya düşürendir.

gmat'de soru atlamak ya da geriye dönüp tekrar yapmak gibi bir şansın yoktur; aynı hayat işte, yaşadığımız hiçbir an'a geri dönemiyoruz, söylediğimiz sözleri, verip de sonradan yanlış olduğunu farkettiğimiz kararları değiştiremiyoruz.

gmat'den full çekilmez, hayattan da. insan illahaki bir yerde hata yapar, önemli olan o hataları başta değil, daha toleransla karşılanacağın illerleyen zamanlarda yapmaktır.

ve ne kadar çalışırsan çalış hiç bir zaman gmat'e yeterince hazır değilsindir, ya da hayata; heran herşey karşına çıkabilir, bildiğini zannettiğin kalıplardaki sorular seni fena halde şaşırtabilir.

işte...

22 Şubat 2009 Pazar

alice altın mantar ödülleri

ilk altın mantar ödülümü, uyanıp saçmalayan, hislerimizin sesi olan, sevgili arcoiris'e veriyorum. bugün readerdan açıp okuduğum iki yazısı da beni fazlaca dile getiren şeylerdi.
umarım böyle güzel uyanıp saçmalamaya devam eder...
Uyandım, Saçmaladım

19 Şubat 2009 Perşembe

where it all begins

bir 19 şubat cumasıydı. 
sabiha gökçenden ilk uçuşum değildi ama, dış hatlardan ilk çıkışımdı. benim için yurtdışına gitmek o kadar büyük bir olaydı ki anlatamam, sonunda senelerdir çekmecede bekleyen pasaportumu kullanıyordum. kontrolleri geçip son gate'e gelmek artık dönüşü
 olmayan bir noktadayım hissi uyandırmıştı içimde, ki öyledi de. austrian havayollarının kıpkırmızı giyinmiş gülmekten yanaklarının kas yaptığını tahmin ettiğim hostesleriyle yeni bir döneme merhaba diyordum.  uçuş bitip viyanaya geldiğimde, schwechat havaalanında ilk defa heyecandan ellerim titredi, telefonun tuşlarına basamıyordum, hattımı yurtdışına açmış olsalar evi arayıp indim diyecektim, diyemedim. senelerdir tek başıma yolculuk ediyordum ordan oraya ama bu sefer farklıydı, tamamen yeni, tamamen yabancı, tamamen tek başımaydı.
işte herşey böyle başladı... 

18 Şubat 2009 Çarşamba

I come from time-is-precious-land

ben çizgi film yapsam richie rich değil watchie watch olurdu, köpeğin ismi de dollar değil time olur, tik tak diye havlardı heralde B) 
buradan halihazırda yönetici olmuş, veya yakın gelecekte olacak olan ama gözünü hâlâ açamamış şahıslara sorarım:
sizce "toplantı" ne demek?
her ne sanıyorsanız söyleyim şunlar demek olmadığı kesin:
* herkesi meetingroom'a toplayıp sonra kişisel hattında harcadığı muhabbet saatlerinden sonra saatin 9 olduğunu farkedip geç olmuş yarın yaparız demek;
* saat 5 de şurada diyip, saat 5.45de orada olmak,
* 1 saatlik bir görüşmeye davet edip 3 saat sonra hâlâ konunun özüne gelememiş olmak,
de-ğil-dir! 
bir olay toplantıysa;
*konusu
*amaçları
*süresi
*katılımcıları
*yeri ve zamanı bellidir.
atalarımız bile demiş vakit nakittir diye onu da mı bilmiorsunuz e insaf.
hadi şimdi gidip aklınızı başınıza devşirin, adam olup öyle gelin..
bir de iş dünyasının önde gelen kadınları olacaksınız...

15 Şubat 2009 Pazar

come to me, özledim seni...

özlediğin, gidip göremediğindir;
ama gidip görmek istediğin

özlem gidip görememendir;
ama gidip görmek istemen

özlediğin, gidip görmek istediğin;
ama gidip göremediğin

özlem..gidip görmek istemen,
ama gidememen, görememen;
gene de istemen..

oruç aruoba

12 Şubat 2009 Perşembe

..ve işte geri döndük!

-nedir bu "alice hanım" hadisesi?
alice olma durumunun temelleri viyanadaki bir U4 metro seyahati zamanına dayanır. Belli bir yaşanmışlığın ve kişisel paylaşımların üstüne gelen yorumdur: "öyleyse sen alice olmalısın hani şu harikalar diyarı olan".
hanım eki zamanla tunca tarafından geliştirilir, şahsım tarafından pek bi sevilir, üstüne bir de yazdıklarımı toplayıp kitap olarak basmak isteyen arkadaşlarımla, mesenger muhabetlerimizi beğenip e sen bunları blog'a yazsana diye yüreklendiren dostlarım olunca, işte karşınızda alice hanım...
- e peki bu bulutlar, ve lefty sidebarlar? dedim normal :)
şekilli makaslar hiçbir zaman elime uymadı, cezveden kahveyi dökmek hiç kolay olmadı hep sağa sola bulaştı, ilkokulda 3 kişilik sıraların ortasına hiç  oturmadım, dergileri tersten okudum hep.. evet çünkü ben solağım :) hâl böyleyken lefty sidebarlar bana daha hoş gözüküyor, çoğu sağlak arkadaşım dikkat dağıttığını düşünse de ben pek seviyorum.
bulutlara gelince, ben çektim onları istanbulda sultan ahmette, boyutlarını da kendi ibm'ime göre ayarladım, dev ekranlarınız varsa ve görüntü kendini tekrarlıyorsa, bence şikayet etmeyin, şükredin :]
- bu kızın dilbilgisinden haberi yok galiba...
hayır, var. ama büyük harfleri sevmiyorum o kadar. bir de bazen bazı şeyleri aynen telaffuz ettiğim gibi yazmak daha samimi geliyor. 

- ve haftanın olayı pfanner!
benim için bu pfanner kutularından oncasının yanyana dizildiği rafı gördüğüm an,  severek ayrıldığın eski sevgiliyi gördüğün andan farksızdı. önce bir inanamadım, sonra mutluluk kapladı her yanımı, ardından heyecan yükselmeye başladı içimde, yanımdakilere baktım soran gözlerle, onlarda susarak bakışlarıyla onayladı, ve gittim aldım bir tanesini, kucakladım...
o kutular benim yani alice hanımın memleketinden birer parçaydı, viyanadandı... marketin "real" olması ayrı bir olaydı. gerçekti ve karşımdaydı...
erasmus olmak nedir, viyanalı olmak neden bu kadar önemlidir, bunun üstüne kitap, hatta ansiklopedi bile yazabilirm onun için ki, şimdilik girmiyorum detaya...  

işte böyle sevgili izleyicilerim, uzun süren bu sessizliğimde neseküpü'nden takip ettiyseniz de günlük hayatımı, alice hanım olarak ekranlara dönmek güzel :)